Toplumların kadınlar üzerinde üstünlük kurma ideali, gündelik yaşantılarımızda alışılmış eylemler hâline geldi. Bir grup kız çocuğu, ‘cinsel birliktelikte zevk almasın, bu sayede namuslu kalsın’ düşüncesiyle ebeveynleri tarafından sünnet ettiriliyor. Bu gibi kalıplaşmış düşünceler bütününün, bu vahşi eylemi meşru kıldığına inan büyük bir kesim var.
Bugünkü yazımda, o gibi kesimlerde doğmamış bir kız çocuğu olarak, hâlâ var olan ve kadın hayatını tehlikeye atan bağnaz bir geleneği anlatmaya çalıştım. Biz şanslıydık ama şanslı olmayan kız çocuklarının, bu tip medya araçlarıyla çok seslilik/farkındalık yaratmamıza ihtiyaçları var. (ben bu yazıyı yazarken altı binden fazla kız çocuğu daha sünnet edildi!)
Kadın Sünneti Nedir?
Tıp literatüründeki tanımına göre kadın sünneti; kadındaki vajinal yapının bir kısmının ya da tamamının çıkarılması işlemi (WHO, 2020). Halk dilindeki tanımına göre ise kadının cinselliğinin kontrol altına alınması işlemi. Kadının ancak bu şekilde namuslu ve onurlu olacağına inanılıyor. Oysa kadın sünneti, kadının hayatını tehdit eden geri dönülmez bir sakatlama işlemi olarak karşımıza çıkıyor.
Geleneğin sürdürülmesindeki en temel sebep ise ailelerin, yaşadıkları topluma kendilerini kabul ettirebilmek istemeleri. Bu kabul görme ihtiyacını çoğu kız çocuğu, canıyla ödüyor. Sünnetli olmayan kız çocukları pis, kirlenmiş olarak atfedildiklerinden evlenmenin bir gerekçesi olarak da sünnet ediliyorlar (WHO, 2020). Bir kızın, düğün öncesi sünnetsiz olduğu anlaşılırsa erkek tarafı, evlilikten vazgeçiyor.
Kadın Sünnetinin Türleri
Kadın sünnetinin, topluluklara göre değişen dört farklı türü var. Bunlar:
- Tür: Kadına haz veren klitoral yapının çıkarılması işlemi.
- Tür: Klitoral yapının çıkarılıp o bölgenin dikilmesi işlemi.
- Tür: Hem klitoral yapının hem de alt kısmının çıkarılması işlemi.
- Tür: Kadın vajinal yapının tamamen çıkarılıp dikilmesi işlemi.
Hepsi kadın hayatını tehlikeye atan ciddi operasyonlar olmasına rağmen en tehlikelileri arasında dördüncü türü ele alabiliriz. Fakat yaygın olan, bir ve ikinci türde yapılan kadın sünneti (Arpat, 2018, s. 72).
Kadın sünnetinde kullanılan aletler de türler gibi topluluklara göre değişim gösteriyor. Sıklıkla tercih edilen aletler; bıçak, makas ve neşter. Çoğu kız çocuğu, steril olmayan aletlerle yapılan sünnet sonrasında hayatını kaybediyor.
Hangi Ülkelerde Yaygın?
Kadın sünneti bugün; %90-98 oranında Somali, Mali ve Gine’de görülürken %80-90 oranında Sudan ve Mısır, %70-80 oranında Etiyopya, Endonezya, Filipinler ve %50-60 oranında Malezya’da görülüyor (Wikipedia, 2021).
Avrupa ülkelerinde kadın sünnetine rastlanmamasına rağmen orada yaşayan, çoğunluğu Afrika kökenli aileler, geçici olarak sünnetin yaygın olduğu bölgelere göç ediyorlar. Birleşmiş Milletler, son on yılda bunun önüne geçmek için ülkelerarası geçişleri güçleştirse de hâlen sünnet sebepli göçlerin yoğunluğunu sürdürdüğünü görüyoruz.
Zararları Neler?
Doğurganlığa zarar veren bu işlem, kadınların doğum esnasında hayatlarını kaybetme riskini artırıyor. Kız çocuklarının büyük bir bölümünde, sünnet sonrası depresyonu görülüyor ve çoğu, intiharla sonuçlanıyor. Kadın sünneti, kadınların hayatları boyunca taşıyacakları kronik enfeksiyonlara da yol açıyor.
Aileler ve toplumlar tüm bu zararların farkında olmasına rağmen her gün 6000 kız çocuğu sünnet ediliyor (Aksu & Oral, 2014, s. 107). Önlem alınmadığı takdirde artarak devam edecek olan bu sakatlama işlemi, kadınların hayatını her geçen gün daha fazla tehlikeye atıyor.
Neden Durdurulamıyor?
Sürdürdükleri bu bağnaz geleneği, dinin gerekçesi olarak görmeleri, durdurulması yönündeki en büyük engel!
Kadın sünneti, bugün Endonezya, Filipinler dahil birçok ülkede Müslümanlık adı altında sürdürülüyor. Fakat yapılan kazı çalışmaları ve açılan mumyalar gösteriyor ki bu gelenek, M.Ö 1600’lü yıllara dayanıyor (Ekşi, 2015, s. 390). Yani Müslümanlığın doğuşundan oldukça eski bir tarih.
Bugün, Müslümanlık ile bağdaştırılmalarının en temel sebebi ise bu toplulukların geçmişte, geleneklerini diğer topluluklara da kabul ettirmek istemeleri. Bunu da dini alet ederek gerçekleştiriyor, başarılı da oluyorlar. Kadın sünnetinin, din adı altında yapıldığı yalanını söyleyen topluluklarla, bugün bunu din çerçevesinde yapan topluluklar, ne yazık ki aynı kişiler.
Kırılma Noktaları
Kadın sünnetine dur deme noktasında tarihte önemli kırılma noktaları var. Bunlardan ilki 1996 yılında Mısır’da gerçekleşiyor. İki kız çocuğu, sünnet sonrasında yaşadığı kan kaybı ve iltihaplanma sonucunda hayatını kaybediyor. Bunun sonucunda kadın sünnetinin sağlık kuruluşlarında uygulanması yasaklanıp uygulanması durumunda yüklü miktarda para cezası veriliyor.
İkinci kırılma noktası ise 2000’li yılların başında Fransa’da gerçekleşiyor. Bir kız çocuğu, onu zorla sünnet ettiren ailesini, onu sünnet eden kişiyi ve onu korumayan Fransa devletini mahkemeye veriyor. Bunun sonucunda mahkemeyi kazanıyor ve Fransa dahil birçok ülkede kadın sünnetine karşı farkındalık çalışmaları yapılmaya başlanıyor (Ekşi, 2015, s. 391).
Kadın Sünnetini Durdurmak İçin Neler Yapabiliriz?
Dijitalleşen dünyada, kadın sünnetine dur deme bağlamında bizim de elimizde gelen bazı şeyler var:
“desertflowerfoundation.org” ve “savechildren.net” adlı iki ayrı internet sitesinde dijital imza kampanyalarına katılabilir, belli miktar para bağışında bulunarak bir kız çocuğunu kadın sünnetinden kurtarıp eğitim masraflarının bir bölümünü de karşılayabiliriz. Bunun yanı sıra internet sitelerini, sosyal medya hesaplarımızda paylaşarak bilinirliğinin artmasına katkıda bulunabiliriz.
Yapabileceğimiz bir diğer katkı ise Cedaw (Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) Sözleşmesi’nin diğer ülkelerde imzalanması yönünde ana akım medya için çokseslilik yaratabileceğimiz gerçeği. (yoğun ülke gündemimiz sebebiyle kısa vadede imkânsız gibi) Birleşmiş Milletler bu sözleşmeyi 1979 yılında ülkelerarası imzaya açtı ve Türkiye 1989 yılında imzaladı. Fakat kadınların en temel yaşama haklarını savunan bu sözleşmeyi bugün Somali, Sudan gibi kadın sünnetinin yoğun olarak görüldüğü ülkeler, hâlen imzalamayı reddediyor.
Kadınlarının yaşam haklarını dahi savunmaya çekinen ülkelerde kadın sünnetinin varlığını sürdürüyor olmasına şaşmamak gerekir. Asıl dikkat etmemiz gereken nokta, eğer çokseslilik yaratılmazsa daha nice 6000 kız çocuğunun hayatı, ellerinden alınacak!
İlgili Kitaplar
Bu bağlamda okunabilecek birkaç kitap var: Teknopoli, kültürlerin ve geleneklerin, popüler kültürle birlikte yozlaşmasının fayda – zarar ilişkisi üzerinde duran sosyolojik bir inceleme. Bakıldığında kadın sünnetinin popüler kültürle birlikte yozlaşıp yok olması, kadınlara ve insanlığa tam anlamıyla fayda sağlardı. Fakat bunu tüm gelenekler için söyleyemeyiz. Postman da bu ayrım üzerinde durarak bize sorgulayıcı inceleme sunuyor. Özellikle İletişim Bilimleri öğrencilerinin okuması gereken bir kitap.
Bir diğeri, Çöl Çiçeği. Bu kitap, Waris Dirie’nin 3 yaşında yaşadığı kadın sünneti sonucu hayatının evrildiği yolu kaleme aldığı gerçek yaşam hikâyesi. Dirie, aynı zamanda “desertflowerfoundation” adlı kuruluşun da sahibi.
İnstagram hesabındaki duyuru ve yönlendirmelere de buradan ulaşabilirsiniz.
Son olarak, Büyülü Afrika. Gazeteci Hıfzı Topuz’un gençlik yıllarında yaptığı Afrika seyahatinden derlenen bir kitap. Topuz, kadın sünneti geleneğine birebir tanıklık ettiğini de söylüyor. “O bölgedeki kadınlar, evlendirilmeden önce sünnet edilir ki evlilik yaşı en geç 15’tir. Çeyizlerine de bir adet jilet konur. Evlilikten sonra damat, o jiletle kadının sünnetini keser ve ilişkiye girer. Aynı işlem doğumda da mevcuttur” (Topuz, 2018, s. 71).
Gelenek adı altında sürdürülen bu vahşeti, zihnimizde canlandırmak bile tüyler ürperticiyken her gün buna maruz kalan yüzlerce kız çocuğu var. Bana kalırsa bu; bir grup kadının değil, tüm insanlığın sorunu.
İlgili Filmler
Yine bu bağlamda izlenebilecek birkaç film:
2009 yapımı Çöl Çiçeği (Desert Flower), Dirie’nin aynı adlı kitabının beyaz perdeye uyarlanmış hâli. 2019 yapımı Eva’nın Elması (La Manzara de Eva), Netflix’te yayımlanan ve kadın sünnetine dair farkındalık oluşturan bir belgesel. 2004 yapımı Koruma (Moolade) adlı film ise bir grup kadın sünnetini savunan ve savunmayan kadınların yaşadığı çatışmayı anlatıyor.
Henüz vizyona girmemiş olan ve 2022 yılının 6 Şubat’ı, Dünya Kadın Sünnetine Karşı Sıfır Tolerans Günü’nde vizyona girmesi planlanan “Sunna” adlı Türk yapımı bir film de var. Popüler kültürün, insanlar üzerindeki etkisi düşünüldüğünde bu filmin ülkemizde yayımlanacak olması, kadın sünnetine dair farkındalığın artmasında en önemli etkenlerden biri olacak kuşkusuz!
Sözgelimi
Kadın sünneti; yalnızca kadına değil, tüm insanlığa karşı yapılan bir taciz. Bugün, 2021 yılında bile yoğun şekilde karşımıza çıkan bu tacizden hepimize düşen paylar var.
Kız çocukları yaşama hakkına kavuşana kadar sesimizi en gür şekilde çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi hâlde varlığı silikleşen ve toplumda gitgide görünmez bir forma bürünen kadınların yaygınlaşması, ütopik bir gelecek gibi görünmüyor. Elimizde hâlâ çokseslilik yaratabilme imkânı varken duyuralım sesimizi tüm kadınlar adına!
Kaynakça
- Ekşi, A. (2015). Türkiye’de ve beş kıt’ada gençler. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.
- WHO (2020). Female genital mutilation. https://www.who.int/en/news-room/fact-sheets/detail/female-genital-mutilation adresinden erişilmiştir.
- Arpat, H. (2018). Kadın genital mutilasyonu: ataerki ve dincilik eliyle bir insan hakkı ihlali. Toplum ve Hekim Dergisi. 33 (1), 72-80.
- Wikipedia. (2021). Prevalence of female genital mutilation. https://en.wikipedia.org/wiki/Prevalence_of_female_genital_mutilation#Turkey adresinden erişilmiştir.
- Aksu, M. & Oral, E. (2014). Kadın dış genital organına uygulanan kısıtlayıcı tahripkâr sünnet şekilleri (bir üreme sağlığı sorunu): olgu sunumu. Cerrahpaşa Tıp Dergisi, 29 (2), 107-110.
- Topuz, H. (2018). Büyülü afrika. İstanbul: Remzi Kitabevi.
“Geleneksel Bağlamda Kadın Sünneti” üzerine bir yorum