Merhaba, nasılsınız? (2020’de nasıl olabilirsek öyle, mi?)
Maskeler ardında koca bir seneyi sildik süpürdük. Doğumlara şahit olduk, ölümlere de. Yapılacaklar listelerimizdeki nice madde ise rafa kaldırıldı.
Tüm bunlar olurken sağlığın ve anın değerini daha da iyi anladık. Fakat biliyorum ki pandemi sonlandıktan kısa bir süre sonra, anladığımız bu değerler, yavaş yavaş silinmeye başlayacak hatırımızdan. Tıpkı ilk süt dişimizin düştüğü günkü gibi. Yine de dilerim, sağlıkla nefes aldığımız ve sokakta özgürce yürüyebildiğimiz günlerin değerini her daim hatırlarız.
Yılın son yazısı olması sebebiyle satırları uzattıkça uzatmamı mazur görün, sadede geliyorum. 2020, benim için okuma ve yazma bağlamında verimli bir seneydi. (evde kalmalarımızın etkeni de büyük)
Aynı zamanda bir çizgi roman severi olarak, onlar dahil toplam 82 kitap okumuşum. Ben de GoodReads‘in yalancısıyım. (tavsiye ederim bu siteyi, belki kullanıyorsunuzdur.)
Bunların içinde, tüm sene dönüp dolaşıp sayfalarında kaybolduğum birçok kitap oldu. Kimilerini yıllardır defalarca okuyorum, kimileriyle ilk kez bu sene tanıştım. Tüm bunlardan bana kalan 20 kitabı, sizlerle de paylaşmak istedim. Belki içlerinde okumadıklarınız vardır, not edersiniz 💛
1. Teknopoli – Neil Postman
Derslerimizde de sıkça değindiğimiz Neil Postman, iletişim ve medya alanının en nitelikli araştırmacılarından biri. Bu noktada Teknopoli‘yi, özellikle iletişim fakültesi öğrencilerine ve medyaya ilişkin okumalar yapmayı sevenlere önerebilirim.
Temelde; teknolojinin kültüre yansımaları, meydana getirdiği tehlike ve avantajlarıyla anlatılıyor. Edebî anlamda bir tat alır mısınız bilmem fakat bu alanda okuma yapmak isteyenler için nitelikli bir referans olabileceğini söyleyebilirim.
“Teknopoli, teknolojinin tanrılaşmasından ibarettir.” (s. 73)
2. Yaşamın Ucuna Yolculuk – Tezer Özlü
Tezer Özlü‘yü bu kitabıyla tanıdım ve sevdim. Bu kadar geç tanıdığıma da yandım. Sevdiğim tüm yazarlar bir kenara dursun, tek bir şans verilse onunla tanışmak isterdim.
Yaşamın Ucuna Yolculuk‘u okurken satırlarında sık sık yansımamı gördüm. Sanki harfler bir ayna formuna bürünüp yüzüme yansıtılıyordu. Okuyanlarınız varsa siz de aynı şeyleri hissettiniz mi? Eğer öyleyse, Tezer Özlü için daha ne denir ki. Okuyun, okutun.
“Değişecek. Dünya küresinin dağları, denizleri, okyanusları, gölleri, ovaları, bozkır ve çölleri, nehir yatakları, buzulları, kent ve köyleri nasıl değişiyorsa, insan ilişkileri de değişecek.” (s. 59)
3. Kopyalanmış Adam – Jose Saramago
Saramago‘nun en az bir kitabını okuduysanız bilirsiniz, nokta ve virgül haricinde herhangi bir noktalama işareti kullanmaz. Bu kitabında da sıkça virgül kullanmasının anlatımı güçleştireceğini düşünmüştüm fakat aksine, anlatımı daha sürükleyici kıldı benim açımdan.
Kopyalanmış Adam, bir video kasetinde kendine ikizi kadar benzeyen bir adama rastlayan tarih öğretmeni Afonso’yu esas alıyor. İkizi kadar benzediği o adamla tanışmak istemesiyle de olaylar gelişiyor. 2013 yılında Enemy (Düşman) adıyla beyaz perdeye de uyarlanmıştı.
Bana sorarsanız kitabı, filmden çok daha iyi. Filmi izlemek isterseniz de önce Kopyalanmış Adam‘ı okumanızı tavsiye ederim.
“Dünyadaki bütün sözcükler birleşseler bile birbirimizle anlaşmak için kullandığımız sözcüklerin çoğunu bulamayız” (s. 119)
4. Yaradanımız Medya – Marshall Mcluhan
Derslerde adını sıkça andığımız bir diğer isim de Marshal Mcluhan. Belki duymuşsunuzdur, ünlü bir mottosu vardır: Medium is the Message (Araç, mesajdır.)
İşte o mottosu, bu kitabın temelini oluşturuyor. Yaradanımız Medya, alışılmış kitap formundan da çok uzak. Her sayfa, görsel açıdan dikkat odağınızı bambaşka bir yöne çekiyor. Okuması zevkli olduğu gibi öğretileri de alandaki birçok araştırmacıya ışık oluyor.
Medya ve iletişim okumalarına merak salanlar için de nitelikli bir başlangıç kitabı olabilir.
“Benliğimizi tümüyle medya teslim aldı. Kitle iletişim araçları kişisel hayatımızı, siyasal, ekonomik, estetik, psikolojik, ahlaki ve etik hayat alanlarımızı öylesine yaygın biçimde etkilemektedir ki ilişmedikleri, dokunmadıkları, değiştirmedikleri hiçbir yanımız kalmadı.” (s. 26)
5. Tante Rosa – Sevgi Soysal
“Tante Rosa, bütün kadınca bilmeyişlerin tek adıdır.” (s. 88)
Sevgi Soysal’ın kitapları içinde Tante Rosa‘yı ayrı seviyorum. Geçtiğimiz aylarda Söylenti Dergi‘de bir inceleme yazısı yazmıştım. Dilerseniz buradan okuyabilirsiniz.
Orada da belirttiğim gibi; yaşadıkları ve kaybedişleriyle hayata dair bir başkaldırıdır Tante Rosa!
Okuyun, okutun.
6. Yerçekimli Karanfil – Edip Cansever
Edip Cansever, bu sene şiirleriyle en çok zaman geçirdiğim şairlerdendi. Yerçekimli Karanfil‘i ve kitaba adını veren şiirini ayrı seviyorum.
Hatırımdan çıkmayan bu dizeleri bırakıyor ve devamını okumanızı diliyorum.
“Biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var”
7. Temel Gelir – Guy Standing
Temel Gelir, Sevgili Can Öz ve Ümit Alan’ın Yeni Medya 451 podcast yayını sayesinde tanıdığım ve çok sevdiğim bir kitap.
Bu konuda bir yazı yazmayı düşünüyorum ama kısaca bahsedeyim. Temel Gelir, sosyal adaleti yaşanabilir kılmak adına bir çözüm yöntemi. Bireylere, kimliği ya da herhangi özelliği nedeniyle ayrıştırılmadan devlet tarafından düzenli olarak gelir ödenmesini esas alıyor. (alınan maaşlardan bağımsız)
Guy Standing, Temel Gelir uygulamasının artılarını ve eksilerini, örnekleriyle birlikte de akıcı bir biçimde ele almış. Bu kitabı, konuyla ilgili ya da ilgisiz herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.
“Bir insanın geçimini sağlama hakkını elinden almak demek, onun iradesini de elinden almak demektir.” (s. 78)
8. Uzaktan Aşk – Amin Maalouf
Uzaktan Aşk, opera türünde yazılan kısa bir eser ve bu türde okuduğum en güzel eserlerden olduğunu söyleyebilirim. Tıpkı adı gibi uzak bir aşkı konu alıyor.
Kısa olmasına rağmen birçok cüsseli kitaptan daha etki bırakmıştı bende. Fırsat buldukça kayboluyorum satırlarında. Kesinlikle tavsiye ederim okumanızı.
“Beni tanımamış bir adamın duluyum ben.” (s. 75)
9. Bizler Büyüyünce – Emin Özdemir
Popüler kültürün cafcaflı dünyasından sıyrılıp da bu tarz kitaplara yönelmek, günümüz için epey zorlayıcı, biliyorum. Fakat keşke çok daha fazla kişinin okumasına vesile olsam bu kitabı.
Kapağına bakıp “pf, ne bu, çocuk kitabı mı?” diyerek listeyi yukarı kaydırmadığınızı ümit ederek devam ediyorum. Buradaki satırlar kurgu değil, 1977 – 1978 yılları arasında Ankara’dan Hakkâri’ye uzanan iki çocuğun mektuplarından oluşuyor. Emin Özdemir tarafından derlenip 2008 yılında kitap olarak basılmış.
Birbirinden çok farklı hayatlar süren iki çocuğun, içinde bulundukları toplumsal sorunlara yaklaşımları ise şöyle:
– Belki biz büyüyünce bu gidiş değişir. Buna inanıyorum. (s. 29 | Çukurca, 1978)
– Ne düşündüm biliyor musun? Bir gün büyüyünce bütün bunları biz düzeltmeye çalışırız. (s. 52 | Ankara, 1978)
10. Bu Bir Pipo Değildir – Michel Foucault
Rene Magrette’in “İmgelerin İhaneti” adlı eserine atıfta bulunarak yazılan, sanatsal ve felsefî yorumlamalar içeren bir nevi inceleme kitabı. Foucault‘nun bu güzel yorumlamasıyla birlikte sanat tarihine ilgi duymaya başladığımı söyleyebilirim. (bu kız geçen sene aldığı sanat tarihi derslerinde uyuklayan kızla aynı kız. keşke bu sene alıyor olsaydım o dersi ama geçti bor’un pazarı, sürmeliyim eşeğimi niğde’ye)
Bir inceleme yazısı da yazmıştım bloğa. Dilerseniz buradan okuyabilirsiniz.
“Ne dil ne de resim, birbirinin terimlerine indirgenebilir; ne gördüğümüzü söylememiz boşunadır; çünkü, gördüğümüz söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir.” (s. 14)
11. İnce Memed – Yaşar Kemal
İnce Memed serisini okumaya bu sene başladım ve aynı geç kalmışlığı hissettim. 4 kitaptan oluşan seriyi henüz bitirmedim ama şunu söyleyebilirim: ilk kitabı okuduktan sonra aldığım edebî tadı, uzunca bir süre başka kitaplardan alamadım.
Konuya aşinasınızdır. İnce Memed, köydeki acımasız hiyerarşiye başkaldırıp eşkıya olur. Temel olaylar da sonrasında başlar. Bunun yanı sıra çok güzel türküler de yer alıyor satırlar arasında. İçlerinden biri de “Çamdan Sakız Akıyor” türküsü. Dinlemek istersiniz onu da buraya bıraktım.
“Konuşan insan öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir.” (s. 216)
12. Melodi – Anıl Basılı
Anıl Basılı, hayal gücünü sevdiğim yazarlardan biri. Hepimizden birer parça taşıyan naif hikâyeler anlatıyor. Melodi ile birlikte bunu daha iyi anladım.
7 de olsanız 47 de, bu kitabını okumanızı isterim. Hepimiz, hayatımızın bir döneminde arta kalanlarla yetinmek zorunda kalmışızdır. Sevgili Basılı, bu arta kalanlar ile yeni bir dünya yaratıyor. Bir kahve eşliğinde kaçabileceğiniz naif bir dünya.
“Sevgi bazen hiç ummadığın yerden çıkıp gelebiliyordu.” (s. 64)
13. Orhan Veli | Bütün Şiirleri
Yapı Kredi Yayınları‘nın derlediği bu kitap, Orhan Veli‘nin “Garip” için yazdığı ön söz ile başlıyor. Ardından Mehmet Ali Sel takma adıyla yazdığı şiirlerden tutun kendi adıyla dergilerde yazdığı şiirlerinin tümü yer alıyor.
2020’de satırlarını en çok andığım şairlerdendi Orhan Veli. Listenin alıntı bırakmakta en çok zorlandığım maddesindeyim. Fakat birini seçiyorum:
“Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı” (s. 47 | Kitabe-i Seng-i Mezar III)
Geçtiğimiz aylarda Söylenti Dergi‘de Orhan Veli’yi anlatmıştım. Ben yazdıkça tanıdım, siz de okuyup tanımak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Orhan Veli‘nin birçok şiiri, farklı sanatçılar tarafından bestelendi. Bir liste hazırlamıştım yine dergiye. İncelemek isterseniz: Bestelenmiş 20 Orhan Veli Şiiri (14. maddedeki besteyle bloğumda karşılaşmanız muhtemel)
14. Yalnız Seni Arıyorum – Orhan Veli
Orhan Veli‘nin bir şiirinde “Bir de sevgilim vardır pek muteber/ İsmini söyleyemem/ Edebiyat tarihçisi bulsun.” diye bahsettiği Nahit Hanım ile olan mektuplaşmalarından oluşuyor bu kitap.
Mektupları okudukça Orhan Veli’yi ve şiirlerini daha yakından tanıyorsunuz. (benim için öyleydi)
“Bütün satırlar sana olan hasretimi, sana olan muhabbetimi, sensiz yaşamaktan duyduğum sonsuz ıstırabı anlatmıyor mu? Nahit, ölüyorum. Senden ayrı yaşamak beni mahvediyor. Ne olursun üzme artık beni.” (s. 102)
15. Son Kuşlar – Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik‘in hâlihazırda okuduğum beş altı kitabı arasından Son Kuşlar, en sevdiğim oldu tartışmasız. Bir kitabını okuduysanız bilirsiniz, kimi öykülerinde aynı satırı defalarca okuma isteği duyarsınız. Orhan Veli bu duruma ilişkin şöyle diyor:
“O savrukluğu Sait’te zaman zaman ben de görüyorum. Bir cümlesini anlayabilmek için uzun uzun düşündüğüm oluyor. ‘Şu cümleyi şöyle kursaydı daha iyi ederdi…’ dediğim oluyor. Oluyor ya, bir yandan da biliyorum onun ileri bir dil anlayışına vardığını.” (Mahalle Kahvesi, 2016 s. 132)
Orhan Veli’ye katılmakla birlikte, Son Kuşlar‘ın özellikle kitaba adını veren ve “Gün Ola Harman Ola” adlı iki öyküsünü okumanızı isterim.
“Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.” (s. 7)
Söylenti Dergi‘de Sait Faik’i de yazmıştım dilim döndüğünce. Okumak ve onu yakından tanımak isterseniz buraya bıraktım yazıyı.
16. Hiçbiri – Suat Derviş
Varlık‘ın haziran sayısında, İnci Aydın Çolak’ın “Özgürlükçü Toplum Düşü ve Suat Derviş” adlı yazısı sayesinde tanıdım Suat Derviş’i. Bu da okuduğum ilk kitabıydı.
İlk olarak söylemeliyim ki yayınevin gözünden kaçan çok fazla hata var. Bunların incelenip düzenlenmesi gerekiyor kesinlikle, özellikle akışın devamlılığı için. En yakın zamanda bir mail atmayı düşünüyorum İthaki‘ye, dikkatlerini çekebilirsem şayet.
Bu durumu konu dışında tutarsak Suat Derviş‘in kalemini de yarattığı dünyadaki karakter tahlillerini de ayrı ayrı çok sevdim. Zaman zaman açıp okuduğum çok fazla satır oldu. Sizin de hem onu hem de kitaplarını tanımanızı isterim.
“Zaten, hayat, birtakım düşünülmemiş şeyleri, durmadan önümüze çıkaran, acayip bir akış değil miydi?” (s. 222)
17. Mieko ve Beşinci Hazine – Eleanor Coerr
Mieoko ve Beşinci Hazine‘yi ilk kez iki sene önce okumuştum sanırım. O günden sonra Japonca’ya ve kaligrafiye merak salmıştım.
Buradaki yazımdan kitabın içeriğine ve minik kaligrafı denemelerime ulaşabilirsiniz. 2020’de de satırlarıyla benimle olan kitaplardan biriydi. Çok da severim, 7’den 47’ye herkese tavsiyemdir. (elbette kırkyedi’den sonra da okunabilir.)
“Titreyen yaprakların yerden yükseldiğini
Ve dallarına geri döndüğünü gördüğümü sandım;
Ama yanılmışım, onlar yalnızca kelebekmiş!” (s. 44)
18. Ah’lar Ağacı – Didem Madak
Didem Madak‘ın şiirlerindeki samimiyeti ve naifliği çok seviyorum. Ah’lar Ağacı ise üç kitabı arasından en sevdiğim! Bu yıl özellikle birkaç satırı, devamlı hatırımdaydı. Onlardan biri:
“Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” (s. 21)
19. Suç ve Ceza – Dostoyevski
Suç ve Ceza‘yı okuduktan sonra özellikle edebî değeri olan kitaplara karşı bakış açım çok değişti. Bu kadar güçlü karakter tahlili ve olay örgüsüne henüz başka bir romanda rastlamadım. Aynı şeyi İnce Memed‘i okurken de hissetmiştim.
Bir inceleme yazısı yazmıştım bloğa dilerseniz buradan okuyabilirsiniz. Eğer Suç ve Ceza‘yı okumadıysanız ve kalın olması gözünüzü korkutuyorsa inanın dili oldukça sade ve sürükleyici. Bu da bir sonraki sayfayı hevesle ve merakla çevirmenize sebep oluyor. (her klasik için aynı şeyi söyleyemeyiz tabii.)
“Sonra herkesin akıllı olmasını beklemenin çok uzun süreceğini anladım, Sonya. Bir de bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini…” (s. 521)
20. Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk
2020‘de okuduğum ve okuduktan sonra hayatı gözlemlediğim penceremin çokça genişlediğini düşündüğüm tek kitap! Açıkçası Nutuk‘u okumayı birkaç yıldır erteliyordum, dil itibarıyla ağır olduğunu ve anlamayacağımı düşündüğümden. Fakat tam aksine, Atatürk öyle sade bir dille kaleme almış ki satırları; 12 yaşında da olsanız 72 yaşında da, aynı ilgiyle okuyacağınıza eminim.
Sayfalarını yeniden her çevirişimde ve altını çizdiklerimi okuduğumda daha iyi anlıyorum bazı şeyleri. Özellikle her Türk gencinin en az bir kez okuması gerektiğini düşünüyorum. Henüz okumadıysanız, belki yeni yılda raftan indirir ve okumaya başlarsınız. Lütfen okuyun ve okutun.
“Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu Türk Gençliğine emanet ediyorum.” (s. 632)
Ve umarım 2021; insanlık adına umudumuzun yeşerdiği, sevdiklerimizle birlikte sağlıkla nefes alıp huzurlu günlere uyandığımız bir yıl olur. Bunun yanı sıra hayat koşturmacanız içerisinde, kıymet verip yazılarımı okuduğunuz için çok teşekkür ediyor ve hepimize iyi yıllar diliyorum 💛
“Nasıl da çabuk geçti o günler
Koştum peşinden, yetişemedim”
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoş kalın,
Ece 🌼
Emeğinize sağlık, güzel bir liste olmuş. Verimli bir yıl geçirmişsiniz. Yazınızdaki 3 kitabı ben de okuma listeme ekledim. Teşekkürler!
BeğenLiked by 1 kişi
Ben teşekkür ederim, keyifli okumalar 🌼
BeğenLiked by 1 kişi