Merhaba, nasılsınız?
Bu aralar pek sık görüşemez olduk. Bu durum, yazmayı olduğu kadar takip ettiğim blogları okumayı özlediğim gerçeğiyle de yüzleşmemi sağladı. Bir süre sizi yakın takibe alacağım, bol bol yazın olur mu 🙂
Beni soracak olursanız iyiyim. Bu sıralar Söylenti Dergi’de çok güzel işler yapıyoruz. Benim de yönetiminde yer aldığım sosyal medya hesabı şahane gidiyor. Güzel bir ekip çalışması oluyor ❤
Bunun yanı sıra 5 aydır bitirmeye çalıştığım bir montaj süreci var. Başlarda çokça “neden?” sorusuna müteakiben isyan etsem de sonraları, meydana gelen ve beni uğraştıran her problemin yeni bir şey öğrenmeme vesile olduğunu anladım. Şimdi artık, “iyi ki sorunlarla karşılaşıyorum.” diyorum. (reklam sloganı gibi oldu ama yüzde yüz gerçek) Tabii bir yerde de tamamlamak istiyor insan, dilekolay 5 ay.
Bu bahaneyle de söylemiş olayım, eğer montaj işleriyle az çok ilgili biriyseniz (özellikle ses bazında) benimle iletişime geçerseniz çok müteşekkir olurum zira danışmam gereken birkaç minik detay var. Teşekkür ederim şimdiden 🙂
Gelgelelim fasulyenin faydalarına: Adorno’dan Rüya Kayıtları
Adorno, bizim iletişim bilimleri fakültesindeki hocalarımızın üzerinde durmayı çokça sevdiği bir sosyolog.

Daha çok, toplum üzerindeki gözlemleri ve teorileriyle tanınıyor. Onun için akıl, nesnel değil. Bu bağlamda, insanların kendi öznelleri olmadığını ileri sürüyor. “Aydınlanmanın Diyalektiği” kitabını ise Horkheimer ile birlikte yazıyor ve bir nevi felsefesinin mihenk taşını oluşturuyor.
Derslerimizde Adorno‘nun kulaklarını her çınlattığımızda muhakkak okumamız önerilir. (iyi bir öğrenci olup en yakın zamanda onu da okuyacağım)

Bu ön söz ile başlıyor “Rüya Kayıtları”. Edebî kaygı güdüp okunabilecek satırlar değil. Zira kitap, Adorno’nun saf haliyle yayımladığı rüyalarından oluşuyor. Kendisi bu durumu şöyle anlatıyor:
“Çok büyük bir toplamdan seçilen rüya kayıtları tamamen özgündür. Bunların her birini uyanır uyanmaz yazdım ve bu yayın için sadece çok önemli dilsel hataları düzelttim.”
Durum böyle olunca yaşadığı dönemin de izlerine rastlıyor insan. 1933 – 1945 yılları arasında egemen olan Nazi Almanyası‘nın etkisini, rüyalarındaki şiddet ve idam sahnelerine bağladım ben. İlk rüya kaydı 1934, sonuncu ise 1969 yılına ait.
16 Nisan 1943
Bu tarihte gördüğü rüya, bir horoza 85. yaş günü hediyesi olarak ne alacağı üzerineydi. Aynı yıl Adorno 40 yaşındaydı. Kitaba aldığım notta yaşlılık ile bağdaştırılan kırkıncı yaşın, onda uyandırdığı endişe ve bilinmezlik ve ilgili olabileceği görüşünü öne sürmüşüm. Hâlâ aynı fikirdeyim. Belki bir nevi yaşlılık kompleksi.
Eylül 1958
Bu tarihe ise şöyle not düşmüşüm: “Canlılara karşı yoğun cinsellik iç güdüsü besliyor. Belki de altında yatan idam korkusu, bunun açığa çıkmasından duyduğu korku ile eş değerdir.”
Evet, aynı fikirde olduğumu söyleyebilirim. Rüyalarında cinsellik ve idam sahnelerine çok sık rastlanıyor. İdamı, zaman zaman çarmıha gerilme sahneleri de izliyor. Çoğunlukla çarmıha gerilen Adorno oluyor.
Bunlar, Nazi Almanyası‘nın etkisinde kalınıp görülen rüyalar olduğu gibi bastırılmış ve sineye çekilmiş duygular temelli de olabilir.
Aralık 1959‘a ait rüyasından bir örnek:
“İdam odası. Kafam kesilecek. Kafam bir baltayla mı kesilecek yoksa giyotine mi sokulacağım, henüz karar verilmemiş ama hareketsiz durması için kafamı bir oyuğa yerleştirmişim.”

Mart 1966
Bu güne ait rüyasında, bir fakülte oturumu sırasında Adorno’nun dışarı çıkmasını istiyorlar. Sebebi, onun hakkında konuşacak olmaları. Adorno şöyle ekliyor: “Dehşetle uyandım.”
Ben eleştirilme kaygısından kaynaklanabileceğini öne sürerken kitabın son sözünü yazan Jan Philipp Reemtsma, şunları diyerek ona hak vermeme sebep oluyor:
“Adorno’nun hep ısrarla üzerinde durduğu üzere, içselleştirilmiş toplumsal baskıdır. Küçük çocukların espri yapma ve yaşadıklarını söze dökme girişimlerindeki başarısızlığına birebir tanık olmuş bir kişi, bunu kendi sabırsızlığında yaşayarak öğrenir.”
Adorno‘nun rüyalarıyla çıkarımlarda bulunup üzerine düşünmekle kalmayıp birbirinden güzel şarkılar da keşfettim ki bu benim okurken en keyif aldığım şeylerdendir.
O güzel şarkılardan birini sizlerle paylaşıp yazıya veda ediyorum:
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoş kalın,
Ece 🌻