Bir üniversitelinin başına gelebilecek en güzel şey olmasının yanı sıra kendine göre zorlukları da olan bir şehrimiz, Eskişehir. Genelde üniversite adayları tercih dönemlerinde çokça “Eskişehir’de öğrenci olmak nasıl, ucuz mu, rahat mı ?” tarzı sorularla forum sitelerini ziyaret ediyor. (e tabii ki biri de bendim zamanında)
Bu şekilde bir ziyaret sonucu benim bloğuma ve şu an okumakta olduğunuz yazıma ulaştıysanız hoş geldiniz 🙂
Henüz 2 sene geçirmiş fakat geldiği ilk aylardan beri bu şehri, ikinci memleketi olarak benimseyen birinin dilinden dinleyin bir de…
(Maddeleri, yeni bir şey deneyimlediğim sürece güncelleyeceğim. Hatta varsa önerileriniz siz de yazabilirsiniz.)
… ve işte, 20 maddede ESKİŞEHİR’DE ÖĞRENCİ OLMAK 💫
1 – Hava araçlarının yüksek oktavlı seslerine alışmak 🛩 ✈️
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İki Eylül Kampüsü’nde -eski adıyla. şimdi estü oldu tabi..- bir havacılık okulu var, dolayısıyla hava alanı da mevcut. Özellikle vize ve final dönemlerinde onların da kendi sınavları uçuş üzerine olduğu için jetler, helikopterler hak getire. Başlarda bu yoğun ses karşısında “n’ooluyor yahu” deyip başınızı sürekli gökyüzüne kaldırsanız da, zamanla alışıyorsunuz.
Hafta sonları jetlerin sesine uyandığımız olmuştu birkaç kez. Tam o uçuş esnada telefonla ya da yanınızdaki arkadaşınızla konuşmanız da pek mümkün olmuyor. Bu da benden minik bir bilgilendirme.
2 – Yerel su “Kalabak” dağıtım arabasının melodisini ezbere bilmek.
(Bu başlığı atarken bile kulaklarımda çınlıyor, buyrun efendim, sizlerinkini de çınlatayım 🙃 Asla unutulmayanlar listemizde Overlok makinesi sloganı bir, kalabak melodisi iki. 🚐)
3 – Gelir gelmez Sazova Parkı’na gitmek ve Masal Şatosu’nun önünde mutlaka bir fotoğraf çekilmek.
(Eskişehir Bilim, Sanat ve Kültür Parkı olarak da bilinen bu yer hakikaten muazzamdır. Dört bir yanı yeşillik, ağaçlıktır.🌲Flamingoların dahi bulunduğu bir hayvanat bahçesi ve yine o parktaki müze binasını da içinde barındıran bu koca park, inanın insanın içini ferahlatıyor.
Eskişehir’in de önemli temsilcilerinden biri. Öğrencisi olmasanız da, bir turist olarak gezip görmelisiniz 🌸 )

4 – Şehir dışından gelen akraba, tanıdık, sevdiklerinizi, siz 148 kere gitmiş olsanız dahi onları Sazova’ya götürme zorunluluğunuzun olmasıdır.
(“Böyle güzel bir ortama değil 148, 648 defa da olsa gidilir.” dediğinizi duyar gibiyim. Kısmen katılıyorum, fakat kısa zaman aralıklarıyla birden çok ziyaretçiniz geldiğinde ne demek istediğimi anlayacaksınız 🙃 Bu yönden bizlere Tur Rehberliği sertifikası da verilmesi gerektiği kanaatindeyim, teşekkürler.)
5 – Porsuk Çayı’na her defasında ayrı sevdalanmaktır.
Venedik ve Amsterdam’a da taş çıkartır cinstendir… (Lafı geçmişken “Venedik” burada bir pastahanenin adıdır ve oldukça köklü geçmişi olan, kalite kokan, samimi bir işletmedir. Tatlısı zaten güzeldir ama dondurmaları bir başkadır.)


6 – Havalar güzel olduğunda arkadaşlarla Porsuk’a inip çimenlere yayılıp minik bir piknik yapmaktır.
(Özellikle yazları çimenler tamamen doluyor ve mutlaka biri gitar vb. müzik aleti çalıp şarkılar söylüyor. Siz de eşlik ediyorsunuz. Muazzam bir ortam, yaşamadan anlayamayacağınız kadar.)
7 – Odunpazarı’nı keşfetmek ve “burada yaşayanlar ne şanslı” diye iç geçirmek.

Çoğu binanın incik boncuk ya da yiyecek bir şeyler sattığı evler arasında bizzat kendi yaşadığı evi olanlar da var. Eskişehir’deki ilk yılımda ve Odunpazarı gezimde rastlamıştım bu teyzeye. Konuştuk ettik biraz. “Teyze fotoğrafını çekebilir miyim” dedim. “Çek kızım çek, bir de güleyim hatta” dedi. 🙂

Yine aynı gün, bir cam atölyesini ziyaret etmiş hatta bizzat kendi cam kolyemi yapmıştım. Yanılmıyorsam Cam Göbeği Atölye idi ismi.

Bu abimizin “Kendi kolyeni yapmak ister misin ?” deyişi üzerine “Ben o ateşte kendimi yakarım kesin” deyiverdim. Sağ olsun önce gösterdi, bir güzel cesaretlendirdi ve oturttu beni ateşin başına, tadaaaaa….

İnanılmaz zevkliydi. Beyaz camı eritip maşa ile bastırırken bir miktar taşırdım e o da ilk denemenin hatırası 🙂
Oldukça uzun bir madde oldu ama bakın görün işte, böyle rengarenktir Odunpazarı 🌸
Dipnot : En az bir kere “Odunpazarı’ndan odun alalım” esprisine maruz kalırsınız.
8 – Tramvaylara mest olmak.
(Şimdi muhtemelen eski öğrenciler “hee çok mest olduk hee” diyecekler, çünkü iş çıkış saatleri ve sınav günlerinde aşırı kalabalık oluyor. Hatta gün içinde de oturacak yer bulamamak mümkün, fakat yine de hissettirdikleri çok güzel.
Yanınızdan bir tramvay geçmesi, ne bileyim bana çok nostaljik ve samimi geliyor. Ha zaman zaman yanağım tramvay camına yapışık gittiğim olmadı mı, oldu tabii. İyisiyle kötüsüyle, bir otobüs ya da araba yolculuğu yerine her zaman tercihim demir yollarından yanadır… )
- Eskişehir’e ilk geldiğim gün instagram‘da, tramvayı çekip ” BA YIL DIM” şeklinde bir hikâye atmıştım. Biri şakayla karışık “Birkaç sene sonra göreceğim seni” yazmıştı. Gör beni sevgili arkadaşım, çünkü ben bu tramvay olayına BA YIL DIM 🙂

9 – Valize, her şeyden önce bir içlik koymaktır.
Eskişehir denilince akıllara gelen şeyler zaten :
- Tam bir öğrenci şehri.
- Kışları çok soğuk.
İkisi de doğru fakat ikinci madde kışın her günü için geçerli değil. Evet, bundan bir 5-10 yıl önce tüm kış oldukça sert geçermiş, fakat sanıyorum ki küresel ısınmanın etkisiyle biraz daha ılık geçiyor geçmişe nazaran.
Ilık dediğime de bakmayın, bazen öyle anlar oluyor ki dış kapıdan çıktığınız anda eliniz ayağınız uyuşuyor. Çok kuru bir soğuğu var, yani böyle karda kışta şapkasız atkısız çıkarsanız vay halinize…
(İçlik konusunda ciddiyim bu arada. Sıcak hissettirecek tüylü, yünlü, kalın ne varsa alın yanınıza. Çok da ş’aapmayın tabii)
10 – Her gün, gidilebilecek birçok etkinlik olmasıdır.
Bu konuda, Sevgili Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’i ve Eskişehir halkını ne kadar tebrik etsek az. Sanata, kültüre, bilime çok değer veriyorlar.
O gün gidilecek mutlaka tiyatro, dans gösterisi, müzik resitali, öğrenci şenlikleri, kulüp etkinlikleri vs. bulabilirsiniz. Üstelik çoğu da ücretsiz.

11 – Sokak çalgıcılarına hayran olmak ve çoğunlukla onlara eşlik etmektir.
Çok fazla öğrencisi olan bir şehir olduğundan, gençlerin enerjilerinin sokağa yansımalarını görüyorsunuz.
Her biri de öyle yetenekli öyle kendine has ki, gurur duymamak elde değil.
(Eskişehir’de öğrenciliğimi sonlandırmadan bir kez de olsa yapmak istiyorum bunu, fakat Eskişehir halkı henüz hazır olmayabilir😃 -ya da halk hazırdır da alkışlamak yerine üzerime domates atmayı tercih edebilir. -)
12 – Boğazına düşkün arkadaşlar için adım başı restoran, cafe, dükkan vs. bulunmasıdır.
(Özellikle Porsuk ve Odunpazarı civarı, kahvaltı yönünden çok çok iyi)

13 – Ne cebi yakar ne de sudan ucuzdur.
Ortasını iyi bulmuş bir şehirdir fikrimce. Öyle her şey her noktada inanılmaz derece ucuz değildir ama diğer şehirlere nazaran daha uygundur.
Öğrenci bütçesinin halinden anlar, fazla paranızda gözü yoktur.
14 – Falanca takım için ne kadar fanatik de olsanız, Eskişehirspor’u da bir o kadar sevebilmenizdir.
Bunun için herhangi bir Eskişehirspor maçına gitmeniz yeterlidir. “Ben iki takım sevmem, öyle şey mi olur” demeyin güzel arkadaşlarım, öyle şey olur, oluyor 🙂
Çok tutkulu ve gönülden bağlı bir taraftar kitlesi var Eskişehirspor’un. Bunu, ilk senemde hazırlıktaki arkadaşlarımın ısrarlarıyla bir basketbol maçına gittiğimde anladım.

Kendimi inanılmaz derece hevesli bir şekilde tezahüratını yaparken buldum:
ES ES ES | Kİ Kİ Kİ | ESKİ ESKİ | ES
15 – Dünyanın en uysal hayvanlarıyla tanışmaktır.
“Bir şehrin hayvanları, insanları hakkında ipucu verir” derler. En azından ben öyle duydum. Bunun doğru olduğunu Eskişehir’de yaşamaya başladığımda anladım.
Buradaki güvercinler bile inanılmaz evcil. Yolda yürürken karşıdan size doğru yürüyorsa (evet güvercinden bahsediyoruz) kesinlikle korkup kaçmıyor, bununla birlikte sizin ona yol vermenizi bekliyor 😄
İnsanlar, ne kadar güven vermiş ki demek ki, hayvanlar da bu kadar rahat olabilmiş.
Sokak kedi ve köpekleri de aynı şekilde. Çok sessiz ve uysal. Her binanın önünde bir kap su ve mama olduğu için (istisnalar kaideyi bozmaz) onlara duyulan saygıyı hissettiklerinden midir nedir, bugüne kadar insanlara hırlayan ya da saldıran bir kedi köpek görmedim.

16 – Hızlı tren olduğundan, İstanbul ve Ankara’ya günübirlik gidip gelebilmektir.
(Hayatımda ilk kez trene bindiğim gündü bu fotoğrafı çektiğimde. Ankara’dan dönüyordum akşam vakti. O günden beri, trenleri daha da çok seviyorum.)

17 – Caddelerinden sanat kokusu almaktır.
(Bunda, heykellerin ve eserlerin payının büyük olduğu kanaatindeyim.)


18 – Yolunuzun bir gün, İnsancıl Sahaf Kitabevi’ne düşmesidir.
Genellikle okul kitapları almak için gidilen ilk adreslerden biridir. Ha benim gibi kitapçılara ve kitaplara sevdalı biriyseniz de en sevdiğiniz yer olarak öğrencilik hayatınıza, adını altın harflerle yazdırır 🙂
Şöyle de bir güzellikleri var : Kitapçıya üye olduğunuzda aldığınız her kitap, size puan kazandırıyor. Benim bir iki kitabı sadece puanlarımla aldığım olmuştu.
Harçlıklarımın yarısının yeme içme yarısının kitaplara gittiğini düşünürsek oldukça hesaplı bir durum.
Dipnot : Kitapseverler için bir diğer tavsiyem, İtalik Sahaf 💜
19 – Her çeşit insanı bünyesinde barındırmasıyla birlikte buna inanılmaz saygı duyan insanların yaşadığı bir şehirdir.
Kimi şehirler var ki, yalnızca kendi kültürlerini, geleneklerini dayatır ve “mahalle baskısı” dediğimiz şey meydana gelir. Bir nevi özgürlüğünüze, düşüncelerinize çelme takılır.
Eskişehir bundan çok uzak. İnsanları da, şunun bilincinde : Herkes kendi değerleriyle, diniyle, ırkıyla, giydikleriyle, savunduklarıyla bir birey, ona dil uzatmak bize düşmez.
Tabii ki istisnalar var. Tramvayda sesini yükselten, gençlere laf atan “Şu giydiklerine bak, ellerinde de hep telefon” diyen büyükler elbet oluyor ama senede bir en fazla iki kere denk gelirsiniz. Genele bakıldığında bu şehir; eğitimi, bilimi, sanatı ve insanlığı önemsiyor, bunun için çaba sarf ediyor.
Tabii ki en büyük payı, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e ait.
20 – Eskişehir’i tanıdıkça Yılmaz Büyükerşen’i takdir etmektir.
(“Elin bozkırı yahu, ne kadar güzel olabilir ki” diyenlerin, sözlerinden yana pişmanlık duyması için burada tek bir gün geçirmesi dahi yetebiliyor.)
Eskişehir’i ve Büyükerşen’i yakından tanımak ve daha da anlamak için güzel bir video bırakıyorum 🌿
Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biriydi bu şehrin bir parçası olmak. Beni evimde hissettirdiğin için var ol Eskişehir…
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoş kalın,
Ece 🌼
O kadar güzel yazmışsın ki. Her cümlen çok doğru =) Benim 1 sene okuma fırsatım oldu, “keşke ilk lisans eğitimimi de orada okusaydım” dedim. Yine de şanslı olduğumu düşünüyorum.
Sonra kış ve Eskişehir soğuğu için yazdıkların o kadar haklısın ki, ben Konyalıyım neredeyse aynı iklim falan derler ama kirpiklerimin bembeyaz olup aparta döndüğümü hatırlıyorum.
Emeğine sağlık, keyifle okudum 😉
BeğenLiked by 1 kişi
Ne güzel bir yorum, çok teşekkür ederim 🙂
Kesinlikle 1 sene de olsa Eskişehir’de öğrenci olmayı tattığın için şanslısın. Ben henüz o kaş, kirpik donmasını yaşamadım ama bir gün ramak kalmıştı 😃
En kötüsü de soğuktan bacaklarını hissetmemek bana kalırsa. Nefes alamamayı (ki aslında o da kötü) ve el parmaklarının uyuşmasını geçtim, bir gün öyle soğuktu ve öyle yürümüştüm ki en son adım atamıyordum. Bacaklarım tamamen hissizleşmişti. O duyguyu sanırım asla unutmayacağım. ☃️❄️
BeğenLiked by 1 kişi
Bir kaç kere iş için geldiğim bir kerede arkadaşım üniv. kaydı yaptıracaktı ben çok gezen birisi olduğum için beni de yanında olmamı istediği için gitmiştim odun pazarını filan gezmiştim bir iki yeri daha ama tabi sizin kadar detaylı gezemedim tanıtımlar bize bir daha ki sefere ışık tutacaktır okulunuzda başarılar.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim Engin Bey, bunların haricinde Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi’ne ve Kanlıkavak Parkı’na da gitmenizi tavsiye ederim.
Sevgiler 🌼
BeğenBeğen