Hepimizin ortak derdi değil midir bu mevzu ? Sürekli ülkemizdeki okur sayısının azlığından yakınır, “Nereye gidecek bu insanlığın hali ?” diye sorgularız fakat bir şeyi unuturuz : “Madem bu bir sorun. Neden bunu değiştirmeye kendimizden başlamıyoruz?”
Gelin, bu konuyu kendi gözlemlerim sonucu size 5 başlık altında anlatayım :
Zorla Güzellik Oldurmaya Çalışmak!
Ne yazık ki ülkemizdeki çocukların büyük bir çoğunluğu, “Bırak başka şeyler yapmayı, biraz kitap oku” baskılarına maruz kalıyor ve okumanın bir zorunluluk olduğunu düşünüyor.
Burada ailelerde elbet hata var ama asıl hata, onları da yetiştiren ebeveynlerde. Onların da ailesi bu baskıyı yapmış zamanında. Böylece nesiller boyu kitap, yalnızca okul ile bağdaştırılan ya da ödev olarak görülen bir nesneye bürünmüş, hâlâ da öyle olmaya devam ediyor ve edecek de, eğer yeterince bilinçli olmazsak.
- Ben zamanında bunun nasıl kurbanıydım ?
8 yaşındaydım bu kitaptan nefret ettiğimde ve bir anlık, tüm kitaplara kin beslediğimde 🙁
Anneannem ben 4-5 yaşlarındayken böyle bir çocuk kitabı serisi almış, birkaç seneye okurum diye bize hediye etmişti. Ben de okul çağıma kadar annemden çokça resimli, resimsiz masal dinlemiş biri olarak pek bir heves etmiştim.
Zaten o zamanlardan beri kitaplara bir ilgim vardı. Efendim sonra büyüdüm, oluverdim ilkokul ikinci sınıf talebesi. Annem, artık haberlerden mi duydu öğretmenler mi önerdi bilmiyorum, bana birden kitap okumam konusunda nutuklar yağdırmaya ve zorla kitap tutuşturmaya başladı.
Bir gün, beni zorla bir koltuğa oturtup elime bu kitabı verdi ve şöyle dedi “Bu kitabı okuyana kadar koltuktan kalkmak yok. Başında duracağım. Bittiğinde anlatacaksın, ne kadar okudun göreceğiz.”
E afallamıştım haliyle o an. Kitaplara olan şevkim, umudum içimde yavaşça sönmeye başlamıştı. Biraz okumaya başlamış sonra “Şu an okumak istemiyorum” deyip kalkmaya yeltenmiştim. Annem kolumdan tutup oturtmuştu ve ben o kitabı oflaya puflaya zorla okuduğumu hatırlıyorum.
Yaptığının ne kadar yanlış bir şey olduğunu annem de anlamış olacaktı ki, bir daha böyle yaklaşmadı. Ben de içimde bir yerlerde zaten var olan kitap sevgime tekrar kavuşmaya başladım.
Ne yazık ki bazı çocuklar bu kadar ucuz atlatamıyorlar. Bu baskı aile içinde uzun bir süre devam edince doğal olarak kitap, onun hatıralarında travma olarak yer ediniyor. Benim babam da bunun en güzel örneği.
Yanlış Kitap Seçimi !
Klasik kitaplar, edebiyatımız için büyük önem arz ediyor. Hatta birçoğunun çocuk versiyonları da var, fakat bazıları takdir edersiniz ki çok ağır olabiliyor.
Yetişkinlerin bile, betimlemeler içinde boğulacağı bir kitabı, çocuğun tek başına okuyacağı ilk kitap olarak seçmek pek doğru gelmiyor bana. Tabii ki o kitapları da okusun, kültürlensin, büyük yazarlarımızı tanısın ama her şeyin bir zamanı var.
Şehrinizde bulunan bir kütüphaneye gidip kendi okuyacağı kitabı kendisinin inceleyip seçmesine fırsat verirseniz eminim ki bundan daha çok keyif alacaktır.
Yetişkinler için de aynı şey geçerli. Daha önce hiç, kendi iradenizle kitap okumaya yeltenmediyseniz aniden kalın kalın klasik kitaplara ya da o zamanın popüler kitaplarına sarılmayın. Önce kendinize uygun, samimi, akıcı, sürükleyici kalemi olan bir yazar bulun (Benim için : Canan Tan ve Şermin Yaşar), onunla başlayın bir yolculuğa. Bunun için de en güzel aracı, kütüphane ve kitapçılar 💜
Yolun çook sonrası, Dostoyevski – Suç ve Ceza.
Tadına Bakmadan Yüz Buruşturulan Yemek !
Her kitap, tıpkı yemek gibi farklı tatlar barındırır içinde. Kimisi çok acıdır, sayfaları çevirecek gücün olmaz. Kimisi de çok tatlıdır her sayfayı iştahla çevirirsin. Son sayfaya gelip hikâyeyi bitirdiğinde ise, ruhun doyar. ∼afiyet olsun.∼
Yalan yok, görüntüsü itibariyle bizi cezbetmeyen gıdalara karşı da böyle ön yargılıyız. Hatta bir şey yaşamışsak geçmişte, o gıdaya tamamen küsebiliyoruz. Bu sebeple hiç süt içemeyen arkadaşım var benim.
Durum böyleyken, kitaplarda da aynı yüz buruşturma eylemini uygulayanları görmek mümkün. Geçmişte yaşadığı travmavari olaydan kaynaklandığını düşünüyorum, benim naçizane düşüncem o yönde.
–buradan sonra söyleyeceğim her kitabı öneriyorum–
Acı Bir Yemek : Ben Geldim Srebrenica | Sariç Cicana
Tatlı Bir Yemek : Sol Ayağımın Başparmağı | Canan Tan
Televizyon ve Sosyal Medyanın Görünmeyen Pençeleri !
İnsan, kendine bağımlı sıfatını konduramaz hiçbir zaman. Bunu test etmenin yolu da çok basittir. Bir tatil günü, uyandınız. İlk yaptığınız şey ne oluyor ? Bu soruya verdiğiniz cevap yeterli olacaktır. Eli telefona gitmeyen nesil yavaş yavaş azalıyor.
Yeni olasılık : Güne başladınız, yapacak bir işiniz yok, evdesiniz. Ne yaparsınız ? Televizyon açmak, bir alternatif olabilir ama uzun vadede, bağımlılığa doğru giden bir süreç sanki, ne dersiniz ?
İşte bu yüzden kitap okumak daha da güçleniyor. İnternette onlarca komik video, televizyonda onlarca reyting kavgaları varken kimse onlardan gözünü ayırıp durağan bir nesne ile (yazar burada, dijital olmayan bir nesneden yani kitaptan bahsetmekte) zaman geçirmek istemiyor.
Bir İletişim Fakültesi öğrencisi olarak, televizyonu hayatımdan tamamen çıkardığımı söyleyebilirim. (en azından çok az yer kaplıyor) İnsan, sektörün içine dahil olunca bazı acı gerçeklerin farkına daha iyi varıyor.

Halk arasında “Aptal Kutusu” olarak bilinmesi, durumu en sade haliyle özetliyor gibi. Bir dönem (ortaokul zamanlarım) benim de bağımlısı olduğum bir kutuydu kendisi. Neyse ki bir müddet uzak kalıp kendimdeki değişimi fark ettiğimden beri benden çok uzak.
Dipnot: Bu konu ile ilgili akademisyen hocamızın önerdiği bir araştırma kitabı vardı. Onu da okuyup en kısa zamanda bir yazı olarak yazacağım.
“Sıkıcı Geliyor, Yoruluyorum”
Bu cümleyi kuran kişi, bilin ki hayatına etki edecek 10 kitap ile henüz tanışmamış. Ne anlama geliyor bu ?
Ben inanıyorum ki, her insanın, gözü gibi kollayıp seveceği ve okurken çok huzurlu olacağı en az 10 kitap var. Bu şeye benziyor: Bir kalabalığın içindesiniz, kimseyle anlaşamıyorsunuz fakat bulunduğunuz yere çok sevdiğiniz bir arkadaşınız geliyor ve birden o kalabalığa başka gözle bakıyorsunuz.
Kütüphane/ kitaplık kalabalık olarak tanımlanırsa, arkadaşınız da o hayatınıza etki eden kitaptır.
Bunun doğruluğunu 10 yaşımda anladım. O zamana kadar kitaplara öyle “arkadaş” gözüyle bakmıyordum çünkü okuduğum hiçbir kitap beni kendine yakın hissettirmiyordu.
Taa ki Canan Tan’ın “Beyaz Evin Gizemi” adlı romanını okuyana kadar. Hayatıma etki eden ilk kitap ile 10 yaşımda tanıştım ben. Sonrasında kitaplara ve okumaya karşı bakış açım 360 derece değişti. Artık “faydalı ve okunması gereken bir şey” olarak değil de, “içinde bir sürü macera ve değişik bilgiler olan şey” olarak bakmaya başladım.

Ardından sadece eğlenmek ve öğrenmek için okumaya başladım. Aradan 11 yıl geçti. Eğer içimde kitaplara dair bir tutku ve saygı varsa bu kitabın rolü büyüktür.
Aradan bir 5-6 yıl sonra tanıştığım “Uçurtma Avcısı” romanının da aynı hisleri uyandırdığını söyleyebilirim.
Bu maddelerden en az birinin etkisi altında olduğunuzu hissediyorsanız NEDEN KİTAP OKUYAMADIĞINIZ hakkında bilgi sahibi olmuşsunuz demektir.
Okumanın gerçek zevkine varabilmeniz için yardımcı olabileceğini düşündüğüm, çok sevdiğim bir iki kitap:
- Kitaplardan Korkan Çocuk | Susanna Tamaro
- Martı Jonathan Livingston | Richard Bach
- Gölge | Ahmet Naç
- Yıldız Kapısı | Andrew Norriss
- Fareler ve İnsanlar | John Steinbeck
Bu arada, bu yazının kapak fotoğrafını çekerken bana modellik eden kitaptan da bahsetmezsem olmaz.
Aischa, tüm kitaplığım içinde çok ayrı bir yere sahip benim için. Henüz satış dışı kalmamışken Kitapyurdu’ndan almıştı annem.
Yıllarca kitaplığımızın bir köşesinde beklerken bir gün ani bir kararla okumaya karar vermiştim. O günden beridir hiç aklımdan çıkmıyor…
Sahaflarda ya da ikinci el sitelerinde bulduğunuzda gözünüz kapalı alın bu kitabı. Günümüz ile de çok benzer tespitleri olan bu kitap eminim sizde de soğuk duş etkisi yapacak ve Aischa’yı çok seveceksiniz. 💫
Sadece iyi kitaplar okumakla yetinmemeli, başkalarının bizi örnek alacakları iyi bir kitap gibi olmalıyız. (Geoffrey Fenton)
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoş ve okur kalın,
Ece 🌼
NEDEN KİTAP OKUMALIYIZ‘dan da bahsetmiştim biraz. Yazının üstüne tıklayarak ulaşabilirsiniz…
Gayet yerinde ve güzel tespitler. Tebrik ederim. Okuyan bir geleceğe uyanmak dileğiyle 🙂 Sevgi ve saygılar… Cemal
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim hocam, sizden bunları duymak mutlu etti 🙂
Her zaman temennimiz o yönde. Benden de çok sevgi ve saygılar,
Ece 🌼
BeğenLiked by 1 kişi